22 Haziran 2010 Salı

Bilal Abdüsselam

Sıkıntılı bir 6 ayın ardından kendini yollara vuran bu fakir, günde 3 maç üzerinden devam eden ve dünya kupası tarihinin en düşük gol ortalamasına sahip -muhtemelen en tatsız- turnuvasını görev bilinciyle her türlü ahval ve şerait içinde dahi takip etse de bloga yazacak fırsat yaratamadı malesef. Turnuvanın geneli için ayrı post açarız da bu fransa'yla makara yapmadan geçemeyeceğim.




Çıktığı iki maçta gol atamayan Fransa milli takımında yaşananlardan dizi yapsan izlenir. Anelka'nın hocasına sunturlu bir küfür yapıştırması, bunun basına sızması, anelka'nın kadro dışı kalması ve diğer futbolcuların idmana çıkmaması şeklinde devam eden dizinin son bölümünde bazı futbolcuların güney afrika maçına çıkmak istemediği söyleniyor. Fransız gazeteleri, kendi takımlarına demedik laf bırakmamış. En enterasanı ise Anelka ve Ribery'nin takım içinde kendi gruplarını kurdukları gourcuff'un oynamasına engel oldukları haberi.



Eğer bu işin altında Fenerbahçe kültürü yoksa ben birşey bilmiyorum. Fenerbahçe'de yıllarca sakaryalılar grubunun istediği adamı oynatıp istemediklerini takıma sokmadıklarını dinledik. Oğuz, Aykut, Turhan, kaleci Engin, sonradan bu gruba eklenen Bülent Uygun. Sonrasında sakaryalılar gitti, brezilyalılar geldi takıma. Oğuz'un tahtına Alex oturdu dendi. Alex kuruyor takımı, takımdaki brezilyalılar nobre'ye çalışıyor, anelka'yı dışlıyor dendi. Bu söylenenlerin doğruluğu hiçbir zaman tam olarak bilinemese de, Anelka kulüpten ayrılırken verdiği demeçte "Arkasında brezilyalıların olmadığı Nobre bu sene beşiktaş'ta 10 gol atamaz" demişti. Kendisi Bolton'da 1,5 yıl oynayıp Chelsea'ye gitti, Nobre o yıl beşiktaş'ta 8 golde kaldı. Sonraki yıllarda da 10 golün üzerine çıkamadı. Fenerbahçe kültürünü iki yılda kazanan Anelkamız ise bu kültürü Fransa milli takımına taşımış görünüyor, ne mutlu bize.



Sakaryalılar grubu hemşerilik, brezilyalılar grubu milliyetçilik üzerinden kurulmuştu. Yusuf Akçura'nın "üç tarz-ı siyaset"ini okuyan ve özümseyen Anelka üçüncü yolu, İslamcılığı tercih etmiş ve kendisi gibi sonradan müslüman olan Ribery'i de yanına alarak yola çıkmış. Biz de burada izleyip eğleniyoruz işte.

Fotoğraf 2005'ten. Anelka'nın devre arası Fenerbahçe'ye transfer olmasından birkaç ay sonra Denizli deplasmanına (denizli faciasından 1 sezon önce) giden Fenerbahçe'de Kemal Aslan birkaç şakird arkadaşıyla birlikte Anelka'yı kolundan tutar ve onu cumaya götürür. Cuma çıkışı bir grup Fenerbahçe taraftarı, daha sonra kadıköy tribünlerinde de seslendirilecek olan marşla Anelka'yı selamlar:
Selamın aleyküm/ Ve Aleyküm selam/ Helal olsun sana/ Bilal Abdüsselam
(Fransa'da doğdu/ beşiktaşlı oldu/helal olsun sana/pascal nouma temposuyla söylenir:)
Sahi bir Kemal Aslan vardı, ne oldu ona?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder