![](http://2.bp.blogspot.com/_wUaYy4BnB7Q/SuhBg3S0UdI/AAAAAAAAAT4/k24zoqVZ70g/s320/rijkaard2.jpeg)
![](http://2.bp.blogspot.com/_wUaYy4BnB7Q/SuhBgh71nrI/AAAAAAAAATw/7EaTJtkpg2c/s320/rijkaard.3.bmp)
![](http://3.bp.blogspot.com/_wUaYy4BnB7Q/SuhD_Rtf1cI/AAAAAAAAAUQ/GtnJQxolZ6k/s320/rijkaard-messi.jpg)
![](http://4.bp.blogspot.com/_wUaYy4BnB7Q/SuhBhCeRXFI/AAAAAAAAAUA/aIf2dIuvzyA/s320/rijkaard_neeskens_160803h.jpg)
![](http://4.bp.blogspot.com/_wUaYy4BnB7Q/SuhBhvZj_uI/AAAAAAAAAUI/BXe_i9prO6c/s320/rijkaard-lama.jpg)
Francis Coppola İstanbul'a geliyormuş. Önümüzdeki yıl İstanbul'da çekeceği filmle ilgili çalışacakmış. Tamam ,Coppola son dönemde çok parlak bir film çekmemiştir ama Baba'yı çekmiştir, Apocalypse now'ı çekmiştir, conversation, rumble fish vardır arşivinde. Babadır, büyüktür, efsanedir nitekim. Türkiye'yi ziyareti sırasında, kültür bakanı Ertuğrul Günay ile de görüşecekmiş. Hayatımda ilk kez bir siyasetçiyi kıskandım. Ulan Coppola geliyor kapına yuh artık. Dedim bir gün gelse Coppola ziyaretime - o gelmese de olur, ben giderim hatta kapısında yatarım icap ederse :)- içsek kahvelerimizi, sonra ben sorsam, baba anlatsa, o anlatsa ben dinlesem. Güzel olurdu be ... Kültür bakanı olmak varmış anasını satayım...
Basketbol federasyonu adına, Doğan Hakyemez bağlandı ntv'ye: "Abdi ipekçi'de yüzme şampiyonasının yapılması mümkün değil. Dolayısıyla bu organizasyonu yetiştirmeleri imkansız" dedi. Sonra 2010 dünya şampiyonası için gereken salonların yapımının sürdüğünü, onların ucu ucuna yetişeceğini söyledi.
Peki 2010 basketbol dünya şapmpiyonasının Türkiye'de yapılacağı 2004'de belli oldu. -Dikkat 5 yıl önce- Şampiyonanın yapılacağı 4 şehirden biri olan Antalya'da organizasyon için yeterli çalışma yapılmadığından bu şehir organizasyondan çıkarılarak Kayseri iki ay önce organizasyona dahil edildi. -dikkat 6 yıl önce planlaması yapılan organizasyona 1 yıl kala yapılan değişikliğin büyüklüğüne bakar mısın- Dream Team geliyor, Arjantin geliyor, İspanya geliyor, biz adamları hangi şehre yollayacağımıza daha karar veremedik. Salonlarda hazırlık maçı bile oynanmadan, Dünya şampiyonası oynanacak.
Peki bu organizasyonların altından kalkabilir miyiz? Tabii ki :) 2010 Dünya basketbol şampiyonası da iyi kötü yapılır, 70 gün sonra yapılacak avrupa yüzme şampiyonası da. Hatta aynı organizasyon komitesi aynı tembellikle 3 yıl oturur, 2012 Dünya yüzme şampiyonası hazırlıklarını yine son ay tamamlar. 2001'de Avrupa basketbol şampiyonası için hazırlıklar da ucu ucuna yetişmedi mi? 2005'de şampiyonlar ligi finaline 1 hafta kala, yol makinaları stadın çevresinde çalışmıyor muydu? Kıçı kırık Eurovision organizasyonunda bile Abdi İpekçi'yi hazırlamak için son günü beklemedik mi? Peki biraz özele inelim, öğrencilik hayatımız boyunca sınava son gece çalışmadık mı? Dönem projelerini, bütün dönem yatıp, son 3 günde sinir buhranları içinde tembelliğimize küfrederek karalamadık mı? Günü belli işleri, son iki gün fazla mesaiye kalarak götün götün yetiştirmedik mi? Bir haftam daha olsaydı daha iyi olabilirdi demedik mi? Her tecrübeden sonra, bir dahaki sefere daha planlı programlı olacak herşey, son güne bırakmayacağım deyip yine o son gün stresini yaşamadık mı?
Öyle genetik-ırsi gibi açıklama çok basit görünüyor, kültürel-sosyolojik bir durum önermesi de hiçbir zaman kafama yatmamıştır. Hiç mi birşey öğrenmez bu vatandaş, tecrübelerinden di mi? Ancak, bu coğrafya da yaşayan insanların, malum bölgedeki yumurtanın yarattığı baskıyı çok sevdikleri ve bu heyecandan vazgeçemedikleri bir gerçek. İskoç bilim adamları, yumurtanın uyardığı sinirler ile, bu sırada beynin ön korteksinde oluşan baskı sonucu hipotalamustan salgılanan hormon arasındaki korolasyonu bulsa da memleketimin şu sorununu çözseler.
4-5 post aşağıda Osman Ertuğrul'un ölümü ile ilgili girdiğim postta Murat Bardakçı'nın şu sıra yapacağı ajitasyonla ilgilenmediğimi yazmıştım. İtiraf ediyorum, ilgilendim, hatta şu an karşımda, tv'de kaşıyor Allah kaşıyor tarihin sırtını. II. Abdülhamit'in bilmem kaçıncı kuşak torunu Orhan Osmanoğlu ve onun oğlu Yavuz Selim Osmanoğlu'nu karşısına almış "bu memleket sizin aslında, çok ayıp ettik biz size" kıvamında söylemlerle epey puan topladı. En komik kısım ise, adamlara tarih soruları sorup, cevapları kendisinin vermesi. Birisi dürtüp de, karşısındakilerin tarihçi olmadığını, onların karşısında kendisini ispatlamaya çalışmasının anlamsızlığını söylese keşke diyeceğim ama öyle bir olasılık yok malesef. Madem bu insanları televizyona çıkmaya ikna etmişsin, sorsana hanedan soyundan gelenlerin günlük hallerini. Ortaokulda, lisede tarih derslerinde Osmanlılardan bahsedilirken neler hissettiklerini sor mesela. Osmanlı tarihini öğrenmek için kimlerin kitaplarını okuduklarını sor. Bir sürü enteresan, belki magazinel soru sorabilecekken, "şimdi sen bilmezsin, senin deden III. Selim musikişinastı, dur ben sana ondan bişeyler çalayım" deme, onu haftaya yaparsın. Öff sıkıldım yazmaktan, böyle işte.
P.S. Çocuğa büyük dedesinin adını vermişler, Yavuz Selim. Yuh, dedeye bak :D
İran'da bugün Ramazan'ın son cuması olması dolayısıyla Kudüs yürüyüşü yapıldı. Reformcuların da yollara dökülmesiyle, olaylar çıktı. Kıçımızın dibindeki İran'da seçimlerden beri süren hareketlenmenin Türk medyasında hiç yer almamasını veya "İran'da neler oluyor"un tartışmasını yapmayacağım tabii ki blogda. Bir alt postta tedirgine'nin yazısını okuyunca ben de benzer bir teknolojik zıplamanın medyadaki yansımasını paylaşşmak istedim.
CNN'nin sitesine bir göz atarken gördüm yukarıdaki İranla ilgili haberi. Haberin yan tarafında da İ-report diye bir link var, tıkladığınızda şu yazı çıkıyor karşınıza:
"Are you in Iran? Send us your photos and videos of the scene around you. Please note that CNN may provide anonymity in cases where naming an iReporter may prove dangerous, so long as contact information is available. Please be careful not to identify yourself through the images you post on iReport.com. And as always, we ask that you do not expose yourself to a risky or potentially dangerous situation."
Demem o ki, eğer İran'da daha büyük dalgalanmalar olacaksa, teknolojik imkanlar sayesinde bu çok daha kolay olacak.
Maç biletleri ; Açık 2,5 lira, kapalı 5. Kapalıdan aldım biletimi :) Ramazan ayı olmasına, havanın da kapalı olmasına rağmen açlıktan, yağmurdan korkmayan yaklaşık 2000-2500 kişi doldurmuştu stadı. Ben 15-20 dakika geç kaldım gerçi, maça girdiğimde bizimkiler 1-0 öndeydi ama yaklaşık 30-40 kişilik bir taraftar grubu "Yönetim istifa", "Bu takım bizim" sloganları atıyordu. Güzel manzaralı bir yere oturur oturmaz, yurdum insanı aydınlattı beni sağolsun. Bu genç irisi arkadaşlar maçlara önceki yıllarda bedava girerken, bu sene kulüp bedava bilet vermemiş, o yüzden protesto ediyorlarmış. Hayır 2,5 liralık biletin bile rantı dönüyor memlekette. Kadrodan bir futbolcuyu gözüm ısırdı, tribün milletinin insanlarına açtım ortayı: "Kaptan Koray mı ya, hala oynuyor mu?" dedim. Ben ilkokuldaydım Koray takımdaydı, sonrasında epeyce dolandı. "Kaptan'ın yaşına bakma, 40 yaşında ama canavar gibi oynuyor" diye cevap geldi anında. O zamanlar genç yetenekti, 1. ligde oynar diyorlardı ama kendini harcayanlar cemaatine dahil oldu. Ancak bu yaşına rağmen takımda en iyi top yapan oyuncu oydu, Yusuf'un ikinci lig versiyonu yani. ( Sol başta ayaktaki futbolcu) Rakip takımda da duran topları kullanan, takımı yöneten yaşlıca bir 5 numara vardı. Bu kim dedim; yine yanıtsız bırakmadı beni tribün cemaati; Erhan Namlı dediler. O da vardır bir 35 tahminim. O sırada Turgutluspor 2. gölü attı, golü atan bizim tribüne koştu. Saçları beyazlamış bir arkadaş ama bu çocuğu da bir yerden tanıyorum ben. O anda çıkaramadım (kalecinin önünde oturan) sonra hoparlör bağırdı, takımımızın ikinci golü : Mustafa Kocabey.
Mustafa Kocabey deyince tanımayan çıkar belki, yardımcı olalım ; namı diğer Papin Mustafa. Hakan Şükür'ün GS'ye ilk geldiği yıllarda partneriydi Hakan'ın. Kendisi, Türk futbol tarihinde lakap olarak yabancı bir futbolcunun ismiyle anılan iki futbolcudan biridir. (Diğeri ise tabii ki Şifo Mehmet) Futbolculuğu bende lakabı kadar iz bırakmadı. Hayal meyal bir Roma maçı hatırlarım 90'ların başında. GS kazanmış ama elenmiş, Papin Mustafa iki gol atmıştı. Çok özel goller olmasa da meraklısı için:
http://www.medyaspor.com/v02/Videos.aspx?CategoryID=8&VideoCategory=21&id=240&Page=6
(Yukarıdaki linkten girdiğiniz sitede pekçok eski maçın görüntüsü var, vakti olan izlesin. Bu malzemeyle, maç anlatımındaki değişimden, formaların evrimine farklı konularda spor tarihi üzerine makale yazılır zorlarsan:)
Papin ikinci yarıda da attı bir tane, 3-0'dan sonra bir yan toptan yedik, 3-1 bitti maç. İstanbulsporun yedek kulübesinden, siyahi bir yedek kaleci çıktı. Tribünden, Ali diye bağıranlara el sallayarak soyunma odasına gitti. Bu veteran vatandaş da eski Kamerunlu yeni Türk (pek yeni sayılmaz gerçi) Ali Uyanık, eski adıyla Allum Bucker.
Bunlar dışında, taraftar güzel çalımı, iyi şutu alkışladı, hakemin ters kararına tepki gösterdi. Sanırsın İngiltere'nin alt liglerinde oynanıyor maç. Takım iyi top yaptı, rahat kazandı. Ama veteranları ağarmış saçlarıyla izlemek yine de buruk bir tat bıraktı bende. Daha şu yaşımda yaşlı psikolojisine kapılmamın sebebi, sanırım futbolu takip etmeye küçük yaşta başlamam. Yoksa daha gencim, vallaha gencim.
Uzun ve sıkıcı bir derbi analizine gireceğimi düşünmüyorsunuz herhalde, sadece derbiyi izlerken aklıma düşen birkaç satırı sıralayayım diye açtım postu...