17 Mart 2009 Salı

Ah Seyyid Halil Efendi, ah

Blogda tarihi fotoğrafların havada uçuştuğunu görmemle, benim neyim eksik demem bir oldu. Geçenlerde tuhaf bir makale için göz gezdirdiğim; ama içindeki hazineler sayesinde elimden çok uzun süre düşüremeyip yaklaşık üç-dört saatimi kütüphanede scanner başında geçirdiğim "Tarih Hazinesi" dergisinin 1951 yılına ait bir sayısından bir fotoğraf-anektodu buraya taşımak isterim.

Esasında bu hikayeyle daha önce bir yerde karşılaşmıştım; ama bir türlü hikayenin kaynağını bulamıyordum. Hikaye hikaye diyorum ya, hikaye şu: Vaktiyle karısının dırdırına daha fazla dayanamayıp hakkın rahmetine kavuşan bir adam, mezar taşına, "karı dırıltısı"ndan öldüğünü yazdırmış. Dan dan dan, işte o mezar taşı:


"Merhum ve mağfirunileyh
Rabbihü'l-gaffur
Karı dırıltısından vefat iden
al-Seyyid Halil Ağa ruhuna
Fatiha
sene 1260"

Kahramanımızın adı Seyyid Halil Efendi. Peygamber soyundan mı geliyor yoksa peygamber soyundan gelme efekti olsun diye pederi mi bu ismi koydu bilemiyorum; ne var ki 19. yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir zat-ı muhterem kendisi. Ölüm tarihi, mezar taşına nakşedildiği üzere 1260, yani 1844 ya da 1845. Bunun dışında kendisi hakkında bilebildiğim - şu an için - hiçbir şey yok. Mezar taşına böyle yazılmasını kendisi mi birilerine vasiyet etti; yoksa içine kapanık bir adamdı da arkadaşları, karısı yüzünden yaşadığı sıkıntıları için için bildiklerinden, Seyyid Halil alem-i manaya göç ettikten sonra "o kadın"dan kendilerince intikam almak istedikleri için mi böyle bir yola gittiler, orası meçhul. Ama her neyse, çok şık bir mezar taşı olmuş. Mezar taşını görmek isteyenler var ise -ki bilemiyorum hala orada duruyor mu - Zeytinburnu'ndaki Merkez Efendi Mezarlığı'ndaymış. [Merkez Efendi de nasıl bir alim adı, hay maşşalah; ama mühim bir adammış 15. yüzyılın sonları, 16. yüzyılın başlarından]

Yazın Hasan hoca rehberliğinde bir tur farz oldu artık!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder