4 Mart 2009 Çarşamba

Molla Serbülend Efendi

Bir alttaki posttaki fotoğrafı görünce tadım kaçtı yine. Atom mühendisi de olsa, çok sevdiği, uğruna şiirler yazıp gözyaşı döktüğü Büyükanıt Paşa'sına Erke Dönergeci'ni de hediye etse, bu adamdan adam olmayacak. Ama muhtemelen benim hüsn-ü kuruntumdur bu; zira Bülent Uygun, ülkenin çoğu, futbol kamuoyunun ise neredeyse tamamı tarafından "adam gibi adam"lık payesiyle taçlandırılmakta olan bir şahsiyet ne de olsa.
Futbolculuk günleriyle ilgili hafızamda kaydadeğer imgeler yok. Zannedersem çoğu Fenerbahçeli, hatta Bülent Uygun'un kendisi için de büyük bir sürprizdir kazandığı gol krallığı. Fatih Terim'in milli takım teknik direktörü olarak çıktığı ilk resmi maç olduğunu tahmin ettiğim Polonya karşılaşmasında, oyuna sonradan girmiş, Hakan'la olan verkaçı sonrasında pis burunla bir gol atmıştı. [0-1'den çevirip 2-1 almıştı maçı Türkiye, gerçi gruptan çıkmak gibi bir iddia yoktu henüz o zamanlarda; ama yeni bir dönem ve talihin başlıyor olduğuna dair anlamlı bir göstergeydi.] Bülent Uygun'un futbolculuğu benim için o gol kadar ve o gol gibidir: Delişmen, aradan aniden sızan, beleş pozisyonların pis buruncusu.
Fenerbahçe'den nasıl ayrıldı, sonra nereye gitti, ne yaptı; malumatım olmadığı gibi Bülent Uygun için mesai harcamaya erindiğimden araştırmaya şevkim de yok. Herkes Bülent Uygun gibi araştırmacı, yenilikçi, çalışkan, Tur-bulent olamıyor haliyle, mazur görsün kendisi beni. Burada doğrudan kendisine seslenip baştan mazur görmesini istiyorum ki, bir haftaya on yedi basın açıklaması ve yirmi dokuz farklı ve mühim konuya parmak basma sığdırabilen Uygun, bu yazıyı da okuyup bir celalle basın mensuplarının karşısına çıkıp bize sallamasın. [Bu arada, Londra'da tabloid basında geçenlerde çıkan bir haberde, Arsene Wenger'in, Bülent Uygun'un "büyük hoca dediğin, Arsenal'le Sivas'a 4-5 atan değil; Sivas'la Arsenal'i yenen"dir vecizesi üzerine büyük bir feng-shui olduğu ve sezon sonunda Arsenal'le sözleşmesini yenilemekten vazgeçeceği yazıyordu]
Neyse, lafı uzatmaya değmez Bülent Uygun için. Hulasaten Amerikalıların bir lafını hatırlatmak isterim buradan kendisine: "Ağır ol molla desinler be şakirt!"

2 yorum:

  1. polonya değil macaristan maçıydı o.

    YanıtlaSil
  2. ana buraya yorum girilmiş vay anasssını daha şimdi görüyorum. aslında üzerinden bunca zaman geçmiş bir post ve yoruma yanıt vermezdim ya ortada düzeltilecek bir durum var: macaristan maçı dediğin muhtemelen türkiye'nin 2-0'dan 2-2ye getirdiği 96 avrupa şampiyonası elemeleri ilk maçı. bülent korkmaz atmıştı bir golü galiba. benim dediğimse 94 dünya kupası elemelerinin sondan ikinci maçı. fatih terim'in de milli takım teknik direktörü olarak ilk resmi maçı. polonya'dan sonra grup lideri ve yenilgisiz norveç'i fenerbahçe stadı'nda ertuğrul'un 2 golüyle 2-1 yenmiştik. yanlış adama bulaştın adamım, iş futbol oldu mu tarihçi hafızasının da sınırlarını zorlar bu çöplük :)

    YanıtlaSil